|
5/8/2017 0 Yorumlar ButİK KAÇAMAKLARA VEDA...Merhaba değerli okurlarım, Birlikte geçirdiğimiz iki ay boyunca sizlere, huzur arayışı içinde ve keşfetmeye açık olanlarınıza nacizane önerilerde bulundum. Afilli cümlelerimi yapmış olduğum söyleşiler, çekmiş olduğum fotoğraflar ve anlık paylaştığım tweet'ler sayesinde desteklemeye çalıştım. Her arayış bir başlangıçtır benim gözümde. Önemli olan tek şey ne aradığını bilmek aslında... Ben huzur, sessizlik ve dinginlik aradım kalabalık insanlar arasında. Bu arayışın sonunda kendimi dinlemeyi öğrendim; güzel bir roman ve kahve eşliğinde... Son kez şöyle bir fikir geldi aklıma. Sizlere butik kafelerin ne kadar şaşırtıcı, yardımcı ve dinlendirici olabileceğinden bahsettim. Vaktimin çoğunu okulda ve evimde geçiriyor olamama rağmen bana ne kadar iyi geldiğini anlatmaya çalıştım. Bu noktada kendime "Neden günün büyük bir kısmını orada geçiren insanlar ile butik konsepti hakkında bir söyleşi yapmıyorum?" diye sordum. Bu huzura 7/24 şahit olan insanların anlattıklarından daha ikna edici ne olabillir ki? Bundan sonrasında kaçamaklarınızı siz yönlendirecek, kalabalıktan kaçış planlarınızı bizzat siz yapıcaksınız. Cesur olun ve kendinize kulak verin... Umarım benim de çekerken çok eğlediğim söyleşiyi beğenirsiniz, sevgiyle ve huzurla kalmanız dileğiyle... Unutmadan hatırlatayım! Bugüne kadar tavsiye etmiş olduğum butik kafelerin 'konsept' fotoğraflarını aşağıda inceleyebilirsiniz.
0 Yorumlar
Tekrardan merhabalar. Önceki yazımda kalabalık şehir hayatından kaçabilmeminiz, biraz da olsun kendinize vakit ayırıp kafanızı dinleyebilmeniz için üç farklı, birbirinden şirin butik kafe önerisinde bulunmuştum. Önerimi dinleyenlerinizin uzun zamandır geçirmedikleri kadar kaliteli vakit geçirdiğini tahmin edebiliyorum. İnsanlardan, gürültüden, telaştan ve stresten uzak bu mekânlar ve sonrasında daha temiz, arınmış ruhlar… Buraya kadar her şey zaten çok keyifliydi biliyorum. Bu sebeple daha ne olsun dediğinizi duyar gibiyim. İnanması güç ama keyfinizi artırabilecek, huzurunuza huzur katabilecek yeni adreslerim var sizler için. Üstelik bu adreslerin hepsi sadece en yakınınızdaki kitapçıya çıkıyor! ‘Kitap kokusunu ne kadar sevsem de vaktim yok, trafik strese sokuyor’ diyenleriniz ise benim sıkça tercih ettiğim ve oldukça güvenilir olan D&R’ın internet sitesini ziyaret edebilir. İzin verin huzur ve dinginlik arayışınıza cesur yazar Oscar Wilde’nin çok sevdiğim iki başyapıtı eşlik etsin... 1. Dorian Gray'in Portresi Her cümlesini sindire sindire okuduğum, okudukça yazara hayran kaldığım eser olur kendisi. Yaşamış olduğu zamanlara göre ‘lüks yaşam gurusu’ olarak adlandırılan Oscar Wilde okuyucuya dünyevi zevkler karşısında ruhunu satmış ve güzelliğinin sonsuza kadar sürmesini isteyen Dorian Gray’in hayatını anlatmakta. Estetik, güzellik hatta doğru ve yanlış anlayışınızı biçimlendirebilecek bir eser. Doyumsuz tasvirlerle insan doğasına ve ruhuna sıra dışı bir yolculuk adeta… Güzel bir kahve eşliğinde okunmasını tavsiye ettiğim bu roman, gündelik dertlerinizi unutturup sizleri huzurlu ve düşündürücü bir yolculuğa çıkaracak. Detaylı özet için tıklayın. D&R sitesinde kitabı incelemek için tıklayın. 2. Mutlu Prens Tekrar tekrar okuduğum, satır altlarını çizmekten kitabı istemeden bir hayli aşındırdığım doğrudur… Wilde, küçük bir kuş ve mücevherlerden özenle inşa edilmiş bir heykelin insanoğluna dair sohbeti yardımıyla yaşamın gerçekte ne olduğunu okuyucuya göstermeyi ve sorgulatmayı amaçlıyor… Mutluluğun, herkesin mutluluğuyla iç içe olabileceğini, fedakârlığın ve emeğin insana gerçeğin kapılarını açabileceğini tatlı bir öyküyle anlatan eser dünyaya, bildiklerinize farklı bir perspektiften bakmanızı sağlıyor. Oscar Wilde’nin çocukları için yazmış olduğu söylenilen bu eser benim kanaatime göre yediden yetmişe yorgun ruhlarını dinlendirmek isteyen tüm çocuk ruhlu insanlara hitap ediyor. Aman dikkat! Elma şekeri kokan çocukluğunuz ile sayfa aralarında karşılaşabilir ve bir hayli duygulanabilirsiniz... Detaylı özet için tıklayın. D&R sitesinde kitabı incelemek için tıklayın. Çocukken her birimizin en çok oynadığı oyundur belki saklambaç ve belirtmeliyim ki benim favorimdi. Karşı komsumuzun sıska kızı Ayşe, saklanmayı pek beceremeyen şişko Ahmet ve sürekli ağlayan Elif… Bir zamanlar oyunun amacı eğlence iken şimdilerde sadece bir zorunluluk, kaçma isteği. Evet, her ne kadar oyunun amacı değişmiş olsa da kurallar aynı hala; biz saklanacağız ve sıkılana kadar bulunmamayı dileyeceğiz. Karakterler aynı, mekânlar farklı... Şimdilerde Sıska Ayşe ebeden değil, insanların ve şehrin gürültüsünden, kaostan köşe bucak kaçıyor. Tam olarak bu noktada devreye ben giriyorum. Küçüklüğümden beri yaptığım şeyi yapmaya devam edeceğim aslında; sizinle saklanmak için en mükemmel, sobelenmenizin imkânsız olduğu üç yer paylaşacağım. Bunların birincisi kaçtığınız her şeyin, şehrin göbeğinde bulunan Cafe Des Cafe. Tek bir mekan fakat birçok konsept… İkincisi onun hemen otuz metre kadar yanında ki Sardunya. Her yeri yeşillik, çiçek ve huzur… Bir diğer yaratıcılıkta sınır tanımayan kaktüs/bahçe konsepti ile Amelie’s Garden. Üçü de birbirinden tatlı, samimi ve butik kaçamaklar. Üstelik şehir merkezinde bulunmaları nedeniyle ulaşımı oldukça kolay sığınaklar. Hadi o zaman saklanma vakti! Sobelenmemeniz dileğiyle… 1. Café des Cafes Grand Tunalı Hilmi caddesine aşina iseniz bu tatlı, Fransız kültürünün esintileriyle donatılmış kafenin önünden belki defalarca geçmişsinizdir. Tıpkı benim farkında olmadan yaptığım gibi... Caddenin kalabalığından, umarsızca koşuşturan insanlardan, arabaların gürültüsünden yorulmuş iseniz size önerim kesinlikle buraya uğrayarak küçük bir kaçamak yapmanız. Her ne kadar dış cepheden küçük, boğucu bir mekân gibi görünse de içeriye adım attığınız andan itibaren sizi Harikalar Diyarı’na küçük bir kapıdan geçen Alice gibi hissettiriyor; şaşkın, heyecanlı ve büyülenmiş bir Alice. Şehrin merkezinde olmasına rağmen nefes aldığınızı hissettiren bu mekân birçok konsepti içinde barındırmakta. Dört mevsimi aynı anda yaşamak gibi asında... Kafenin iç kısmı koyu kahve ve bordo tonlarıyla dizayn edilerek bohem bir atmosfer yaratılmış. Bu atmosfer çalınan ve bence özenle seçilmiş şarkılar ile oldukça desteklenmekte. Güzel bir şarap, arka planda çalan “Koop Island Blues” ve huzur… Bohemden, kasvetten sıkıldıysanız ve biraz neşelenmek, hava almak isterseniz beş altı adım atmanız yeterli ve bahçedesiniz. Victoria stili ile donatılan bu bahçe şehrin kalabalığından kopup sığınabileceğiniz bir cennet adeta. Duvarlara yapılmış olan deniz ve kuş motifleri Ankara’da bulamayacağımız bir manzarayı resmediyor. Bunların yanı sıra kafede çalışan görevliler müşterilere oldukça saygılı ve sevecen bir şekilde yaklaşmakta. Biraz araştırdığımda bu durumun kafenin iş alım sürecinde özellikle dikkatli davrandığını ve başvuruları sadece kendi sitelerinden çevrimiçi olarak kabul ettiğini öğrendim. Kısacası “Ankara’nın ilk kafesi” olduğunu iddia eden Cafe des Cafes gerek çalışanları gerekse barındırdığı çeşitli huzur dolu atmosferleriyle aklımda kalıcı bir yer edindi. Yalnız olmadığımı biliyorum. Sizde güzel bir müzik eşliğinde, şehir kalabalığından uzaklaşarak biraz kafa dinlemek istiyorsanız ve kendinizle mutlu olabilmeyi başarıyorsanız Harikalar Diyarı’na bekleniyorsunuz. Keyifli kaçamaklar! Adres: Tunalı Hilmi Caddesi 83/A Kavaklıdere ANKARA Telefon: +90 312 4280176 Instagram: @cafedescafes 2. Sardunya Yalnız olmaktan keyif alan, huzur arayan bizler için ikinci durağımız yine gürültünün merkezi sayılabilecek Tunalı Hilmi caddesinde, Bülten Sokak da bulunan Sardunya. Acil, anlık bir kaçamak… İsmi kadar renkli ve hayat dolu çiçeklerle bezenmiş bu kafenin cennetten bir parça olduğunu düşünmek hiç abartı olmaz sanırım. İsmi ve konsepti ile bu kadar tamamlayıcı olan başka bir mekân daha hatırlayamıyorum; tabelası dâhil her yeri rengârenk çiçekler, yeşillikler… Gri Ankara sokaklarının arasına saklanmış, doğanın koruması altına aldığı bir sığınağı andırıyor ilk bakışta. Görmek ve keşfetmek isteyenler için belirgin; gürültüsüyle kirletmek isteyenler içinse oldukça gizli. Bazı güzelliklerin, hislerin sözcüklerle tasviri oldukça zor olabiliyor ama Sardunya’nın bende çağrıştırdı ilk kelime “bahar” olur her zaman. Sardunya bahar kokar; yeşeren umut, ıslanan toprak kokar ve Ankara’nın grisine renk katar. Çalışanlarının güler yüzlülüğünden aldığım cesaretle tatlı bir hasbihal yaptık sahibiyle. Kafenin kar gütmediğini, sadece kafe giderlerinin karşılanmaya çalışıldığını belirtti Necmi Bey. Fiyatları da düşündüğümde Necmi Bey’e hak verdiğimi söyleyebilirim; öğrenci dostu bir işletme, işletmeci. Hadi artık! Çıkın evinizden ve Sardunya’da derin bir nefes alın… Adres: Bülten Sk. No:21 (Tunalı Hilmi Cd.), Ankara Telefon: +90 312 466 45 76 Instagram: @srdnyaankara 3. Amelie's Garden Yakın zamanda markalaşmasından korktuğum, çok sevdiğim ve Şili Meydanı’nda bulunan Amelie’s Garden; yeni olmasına karşın sosyal bir platform olan Foursquere de popülerlik sıralanmasında Ankara’da ilk 10 kafe arasında bulunmakta. Yeni yeni keşfedilmesine rağmen benim en çok saklandığım yer olabilir… Rengârenk tablolar ile dekor edilen bu şirin mekân, içerde dahi küçük bir bahçe barındırmakta. Kaktüsler, çiçekler ve müşterinin toprakla haşir neşir olabilme şansı. Kitapların ve çalışma masasının hemen arkasında bulunan bu bahçe yorulmuş zihinlerin bulundukları yerden rahatlamasını amaçlıyor gibi aslında. Anlayacağınız burası ile alakalı her şey çok keyifli. Orta fiyatlı menüsü ile daha çok öğrencilere hitap etmesinin yanında; menünün çeşit bakımından yetersiz oluşu gözüme çarptı. Fakat butik bir kahve dükkânı konseptinde olduğunu düşününce bu durum sizi rahatsız etmeyecektir. Güzel bir kitap eşliğinde soğuk bir kahve, kaliteli bir müzik ve serin bir yaz akşamı… İsterseniz Amelie’s Garden’ da bu muhteşem filmin başrolü sizler de olabilirisiniz. Adres: Şili Meydanı Güneş Sokak No:3/A (Şili Meydanı), Ankara Telefon: +90 532 150 99 80 Instagram: @ameliesgarden 29/6/2017 0 Yorumlar Renkleri ile ankara Ankara’da doğmayanlar fakat benim gibi sonradan Ankaralı olanlar bilir söylemek üzere olduğum şeyi; bu şehre, havasının ayazına, bürokrasisinin yoğunluğuna alışması her ne kadar zor olsa da sevmesi bir o kadar basit aslında. Yapman gereken şey oldukça kolay aslında; gri şehrin sokaklarını karış karış gez ve grinin arkasına saklanan, hayatına neşe katacak yeni renkleri keşfetmeyi hedefle. Renk cümbüşünü; güzel bir müzik zevki ve şarabı olan, huzur bulabileceğin hatta zamanla kendinle özgünleştirebileceğin; farkında olmadan şehrin kalabalığından kaçıp kendini orada bulacağın butik kafelerle yaratabilirsin. Ne demiş Alain “İnsan hazır zevkten usanır, fethedilmiş zevkten hoşlanır; ama her şeyden fazla uğraşıp didinmeyi, fethetmeyi sever.” Bilinenden, markalaşmış ve gürültülü hayatımızdan kaçıp yeni gerçeklerimizi fethetme zamanı şimdi… Üstelik bunu benim rehberliğimle yapacaksın. Ne dersin, Ankara’nın renklerini fethetmeye başlayalım mı?
|